29 Ekim 2011 Cumartesi

haylaz cumartesi!

Bu fotoğrafı baharda çekmiştim, anadolu yakasından..
Bugün uyandığım saate inanamadım! Saat 1'di gözlerimi açtığımda. Gün yarı olmuştu resmen.

Hemen fırladım, güzel bir haftasonu kahvaltısı hazırladım. Keşke daha erken uyansaydım diye söylendim kendime. Ama saati bilerek kurmayan bendim. Eşim de benden önce hiç uyanmazdı zaten.

Aslında bugün yapmak istediklerimin arasında Marmara Forum'a gidip dolaşmak vardı. O olamzsa Taksim'e gidip bir tur atma.. Ama bir türlü evden çıkamadım. Koskoca gün tek yaptığım kocaman bir "hiç" ti. Kalkıp temizlik bile yapamadım. O yüzden bugünün adı kesinlikle haylaz cumartesi olmalıydı..

Kendime çok kızdım bu kadar haylazlık yaptığım için.

Gün bitti ve bu akşam saatleri geri alıyoruz. Yılın en sevmediğim dönemi. Saatleri geri almak..

Akşam güzel bir film izledik de günü biraz olsun kurtardık. Midnight in Paris.. Güzeldi ama abartıldığı kadar değil. Bir daha izlerim diyemem..

Şimdi bir logo tasarlamam lazım, yarının "haylaz bir pazar" olmaması için elimden geleni yapacağım..



28 Ekim 2011 Cuma

Çalışma manzaramdan..


Her gün bu manzaraya bakıyorum. Bütün günüm ofiste geçtiği için camdan baktığımda manzara hep aynı.  E5'te trafik bazen tıkanık bazen de açık oluyor. Tabi burası İstanbul'un en işlek yolu olduğundan trafik hiç durmuyor.  Bir radyo programına bağlanıp benden yol durumu isteseler verebilirim yani o derece.

"- Şu an E5 Yenibosna istikameti dolu. O yöne gideceklere bol şans.." gibi..


Bazen tüm günü ofiste geçirmek çok sıkıcı olabiliyor. Ama işimi seviyorum o yüzden çok sıkılmıyorum..

Akşam iş çıkışını iple çektiğim doğrudur, ama bu aralar sırf sıcacık evime bir an önce gideyim de battaniyenin altında film izleyeyim diye..  Havalar soğumaya başladı ya, tamamdır artık battaniye ve film sezonu açıldı..

Şu satırları iş yerinden yazıyorum ya şimdi, canım evde olup film izlemek istedi.  Çıkış saatimi iple çektim şimdi..

27 Ekim 2011 Perşembe

Sabah rutinleri..

Her sabah saat 8'de saat çalıyor ve 8.30'da tekrar.. 9'da tekrar kapatıyorum ve 9.30'da anca ayılmış oluyorum. Bu hafta içi her gün böyle devam ediyor. Kalkıyor, eşimi kaldırıyor, hazırlanmaya başlıyorum. Bazen eşimle birlikte çıkıyoruz, bazen ben bazen de o önce çıkıyor.

Canımız isterse kahvaltı yapıyoruz, ama ben genelde iş yerinde yapıyorum. Bazen çavdar ekmeğine labne ve böğürtlen reçeli sürüp yanımda götürüyorum, bazen de simir alıyorum üst geçitin altındaki simitçiden. Her sabah bu rutin devam ediyor. 

Sabahları çay içmeyi çok sevmiyorum. (eşim duymasın ama çay içmeyi aslında hiç sevmiyorum. sırf o sevdiği için ona eşlik ediyorum..) 

Meyve çaylarını çok seviyorum, elmalısı, böğürtlenlisi hepsini çok çok seviyorum. O yüzden sabahları meyve ya da bitki çayı içmeye özen gösteriyorum.. 

Bu da bu sabah kendime demlediğim meyve çayım. Meyve rüyası. Böğürtlen kokuyor miss gibi..


25 Ekim 2011 Salı

Merhaba!

Her şeyin bir ilki vardır, bu da benim bu blogdaki ilk yazım. Bundan sonra burada her gün yaşadıklarımdan bir şeyler paylaşacağım.

28.05.2006'da başladığım İstanbul'da yaşamanın nasıl olduğunu kendimce anlatacağım..

O yüzden "Merhaba"..


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...